top of page

İsrail ve Filistin Arasında Neler Oluyor?

İsrail-Filistin Sorunu



19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altında olan Filistin, her dinden insanların birlikte yaşadığı, semavi dinlerin kutsal topraklarını bulunduran bir coğrafyaydı. Bu yüzyılın sonunda Theodor Herzl, Siyonizm adı verilen Yahudi milliyetçiliği temel alan bir fikir hareketini kurdu. Amaç, tekrar bağımsız bir Yahudi devleti kurmaktı. 1897 yılında yapılan 1. Siyonist Kongresi ile de bu hareket bir hedef haline gelmiş oldu. Kongre sonucunda bu bağımsız Yahudi devletinin kurulması için bir fon kurulması ve bu fon ile Filistin’den toprak satın alınması kararlaştırıldı. Ve böylece günümüzde İsrail olarak bilinen ülkenin ilk temelleri atılmış oldu.


1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu ile Britanya bu devletin kurulması sürecinde en büyük etkenlerden biri olmuştur. Britanya Hükümeti, Filistin bölgesini Yahudiler için bir yuva olarak göstermiş, ve 1922 yılında resmen onaylanan Filistin Mandası’ndan sonra da bu coğrafyada Yahudi halkı için bir yuva kurulması yükümlülük haline gelmiştir. Filistin’de çoğunlukta olan Arap Müslümanlar bu haberlere sıcak bakmadığından, Yahudiler ve Araplar arasındaki gerginlik bir çatışmaya döndü ve bu çatışmayı Birleşmiş Milletler çözmeye çalışsa da gerginlik daha da arttı ve 1947-1949 Filistin Savaşı ile sonuçlandı. Ardından 1967 yılında İsrail, Altı Gün Savaşı’nda Filistin’in topraklarını işgal etmeye başladı.


Her ne kadar barış yapılmaya çalışsa bile, bunlar uzun soluklu olamadı ve bu sorun hala günümüze kadar da devam etmekte.

Gerginlikler iki devlet arasında her zaman olsa da Nisan ortasında bu gerginlik Ramazan’da İsrail’in Müslümanların ilk kıblesi olduğuna inanılan ve kutsal kabul edilen Mescid-i Aksa’da toplanabilecek kişi sayısını 10000 olarak belirledikten sonra fazlasıyla arttı.


8 Mayıs’ta on binlerce Müslüman Mescid-i Aksa’ya toplandı ve kendilerini engelleyen İsrailli polislerle karşılaştılar. Gün geçtikçe artan tansiyonlar ve kullanılmaya başlanan çeşitli maddeler ile Müslümanların Mescid-i Aksa’ya girişini engellemeye devam etti.


Bunun üzerine Gazze’yi yöneten Hamas tarafından İsrail’e roket saldırısı yapıldı, ve İsrail’in karşılığıyla son günlerde gündemimizde olan Gazze’deki saldırılar başladı. Bu saldırılar sonucunda çocuklar dahil olmak üzere pek çok Filistinli vatandaş hayatını kaybetti.


Ben yapılan bu saldırıların bir çatışma olduğu düşüncesinde değilim, bu sebeple de bu yıl yaşanan krizi bir çatışma değil, sorun olarak adlandırdım.


Her ne kadar İsrail Devleti medyada bunun karşılıklı bir çatışma olduğunu göstermeye çalışsa da, Filistin ve İsrail’in askeri güçleri, bu “karşılıklı” yapılan saldırılar sonucunda hayatını kaybeden kişileri ve ateşkes ilanı verildikten sonra iki ülkenin durumuna bakacak olursak hiç de karşılıklı görünmüyor.


Filistin’in neredeyse hiç yok denilebilecek kadar bir askeri gücü varken, İsrail askeri gücü için yüklü bir miktar yatırım yapıyor ve ayrıca Amerika’dan da destek alıyorlar. Buraya yaşanan bu “çatışma” sonucunda hayatını kaybeden veya yaralanan kişilerin sayılarını yazıp bir karşılaştırma da yapabilirdim fakat, bu insanlar sadece sayılardan çok daha fazlasılar/fazlasıydılar. Ateşkes ilanından sonra Filistinlilerin yakınlarını kaybettikleri en kazların yanında biraz da olsun güvence altında olmaları umuduna tutunup kutlama yaparken çekilen fotoğrafları medyaya yansıdı.


Durum bu iken buna nasıl karşılıklı bir çatışma diyebiliriz ki? Buna verilecek doğru isim yerleşimci sömürgeciliktir. İsrail her ne kadar bunun çatışma olduğunu savunsa da, amaçlarının Filistin'de kalan son toprakları da ele geçirip Siyonist hayallerini gerçekleştirip tam bir Yahudi devleti kurmak olduğu rahatça söylenebilir. Zaten kimsenin din ve ırkını ayırmadan herkese hoşgörüyle yaklaşılması gerektiğini savunan İslam dinine inanan Müslüman Filistinlileri anti-Semitizm ile suçlamalarından da bu devletin Siyonist amaçlarla bir saldırı yaptığının ve medyada tepkiyi azaltmak için de üstünü bu iddialar ile örtmeye çalıştığını anlamak zor değil bence.


Aynı anti-Semitizm gibi tepkileri örtmek için yaptıkları başka bir propaganda ise İngilizcede “pinkwashing” adı verilen insanların cinsel yönelimlerini kullanarak, Filistin’de çoğunlukta Müslümanlar olduğu ve İslam’da eşcinsellik lanetlendiği için bu kişilerin İsrail’de daha rahat yaşayabileceği hakkındadır. Her ne kadar bu iddianın doğruluk olasılığı yüksek olsa da, burada ele almamız gereken durum din ve inanışlar değil, insanlığın kendisidir. Bu durum “O bana saygı göstermiyor, ben ona niye göstereyim?” den fazlasıyla çıkmış bulunmakta. Ortada büyük bir problem söz konusu ve eğer bir şekilde durdurulmazsa da sonu yakın değil gibi görünüyor. (Ve ayrıca, İsrail’in bakış açısından bakıp olayın kimin nerede yaşaması daha güvenli ve rahat diye sorgulayınca, masum insanları ve çocukları roketleriyle hedef alan bu ülkede yaşanması ne kadar güvenli olabilir diye insan sorgulamıyor değil.)


Ne kadar üzücü bir durum aslında bu insanların sadece bir insan olarak görülememesi ve inançları yüzünden bir hedef olarak görülmesi, dünyamızı saran üstün olma hırsı, hiç bitmeyen bu açgözlülük ve sonucunda aramızdan ayrılan, daha hikayeleri tamamlanmamış her yaştan binlerce insan. Gazze’deki saldırılar boyunca karşıma çıkan her fotoğraf beni o kadar hüzünlendirdi ki… Kim bilir babasının kucağında cansız yatan o çocuğun nasıl hayalleri vardı. Eminim ki hayalleri her neyse, bu korkunç saldırıda parmağı olan insanların hayallerinden çok daha masum ve barış dolulardı....

LAL ŞENAY ÜNDEY

bottom of page