top of page

Ayrımcılık ve Ön yargı


Ön yargı, genelleştirmeye dayanan, değişmez ve yanlış bilgilerden dolayı oluşan antipatidir. Ön yargı kelimesi; Gordon Allport tarafından antik dönemden önce “Önceki karar ve deneyimlere dayanan bir yargı” anlamında “prejudicium” terimi olarak kullanmıştır. Daha sonlarında İngilizcede “Gerçekler hakkında bir inceleme yapmadan ve düşünmeden oluşturulmuş yargılar.” denirken bugün ise “Önceden varılmış bir yargıyla duruma göre lehinde ve aleyhinde kendini koruma içgüdüsü” olarak kullanılıyor.

Ön yargı kuramı özellikle 2. Dünya Savaşı süresince ve sonrasında gruplar arası nefret ve çatışmalar ile birlikte artış yaşandığı ve günümüze kadar gelen bazı kalıplaşmış yargıların temelini oluşturmuştur. Allport, gruplar arası önyargı kuramını 1954’te Ön yargının Doğası adlı kitabında öne sürdüğü Temas Hipotezi ile temellendirmiştir. Ön yargı oluşumunu beş ana nedene bağlamıştır, bunlar: eşit statü, ortak hedefler, gruplar arası iş birliği, otorite desteği ve kişisel gelişimdir.



Irk, din, yaş, cinsiyet veya cinsel yönelim bir iş başvurusunda, maaş ödemelerinde veya kira fiyatlarında farklılıkların oluşmasını sağlayabilir. Başka bir kişiye yardım edilmesine, onlara zarar verilmesine ya da onlardan korkulmasına neden olabilecek etkenler ön yargı, ırkçılık ve cinsiyetçiliğin; sosyal, bilişsel, duygusal kökenleri toplumumuzu şekillendirmesinden ortaya çıkıyor.

Ön yargılı bir tutum belirli bir grup üzerinde yapılan genelleştirilmeler inancına dayanıyor. Genellikle negatif olarak görülse de aslında stereo tip (kalıp yargı) düşünceler daha çok bilişsel süreçtir ve negatif olmak zorunda değildir. Bazen doğru da olabilirler. Örneğin, insanların bir yaralanmaya karşı olan tehlikeli durumları sezmesi gibi. Ne zaman ki bu basmakalıp inançlar, korku ve düşmanlık gibi önyargılı tutum ve duygularla birleştiğinde, ayrımcılık dediğimiz davranış sergilenir.

Ayrımcılık, toplum düzenine öyle bir yerleşmiş ki insanın özü olarak sayılabilecek bir kavrama dönüşmüştür. Ancak pek çok düşünür, ön yargı ve sonrasında gelen ayrımcılık tutumlarını insanlarda kabile yaşamının sonucu olarak ortaya çıktığını savunur. Kabileye dışarıdan gelen yabancıların ötekileştirilmesiyle ve onlara şüpheyle bakılması sonucunda insanoğlunun kazandığı bir davranış biçimi olmuştur. Her ne kadar bu yargılar milattan önce başlamış olsa da insanoğlunun evrimleşmesi, günümüz bilinç ve zekâ düzeyine rağmen ön yargı kalıbından vazgeçilemiyor.

İnsan, hayatının ortasına kendi benliğini koyduğu için dışarıdan bir olay veya insan gözlemlendiğinde kendi hayatında yaşadığı en benzer olaya yorumlar ve bu nedenle de yanlış anlaşılmalar ortaya çıkar. Bu nedenle geliştirilmesi gereken en temel içgüdüsel yapı empatidir. Empati özellikle çocuk yaşta kazanılması gereken bir özellik olmasına rağmen dışarıyla birlikte iletişime geçildiği ilk andan itibaren yargılanmalara uğranılıyor veya gözlemleniyor. Bu nedenle bu klasikleşmiş toplum değerleri insanın ego kavramını da tekrardan gözden geçirmesi ve herhangi bir durumda tarafsız bakma aşamasına gelmesi gerekir. Eğer insanoğlu seçimlerinden ibaretse bu seçimlerle değerlendirilmeli ırk, cinsiyet, coğrafi konum gibi etkenlerden dolayı değil.


Alara Menemenlioğlu

bottom of page